Zeybekler ve “Yol Güvenliği Vergisi”
Osmanlı düzeninin çelişkileri, çıkmazları efeleri zaman zaman ister istemez birer “yerel yönetici” haline getirmiştir. Sistemin tıkanmışlığı, çürümüşlüğü içinde bunalan yöneticilerin bu durumun önüne geçmeleri de mümkün değildir. Araştırmalarımız sırasında üzerinde fazla durulmayan önemli ayrıntılara rastladık. Bunlardan biri de “yol güvenliği” adı altında zeybeklerin vergi almasıdır.
Özellikle 18. yüzyıldan itibaren affa uğrayarak düze inen zeybekler yaygın bir şekilde yoların ve yolcuların güvenliğini sağlamak amacıyla Aydın, Manisa ve İzmir arasında yol üstü kahveleri ve derbentler açmışlardır. Yöneticiler tarafından, buralardan geçen kervan ve tüccarlardan yol güvenliği adıyla bir çeşit vergi almalarına izin verilmiştir.
Yolların ve yolcuların koruma ve güvenliğini, konaklama ve dinlenmelerini bu derbent ve kahvehanelerde sağlayan zeybekler, bu hizmetlerin karşılığı olarak tüccar ve kervanların palamut, mazı, kök boya ve benzeri mallarından, reaya yüklediklerinden “konakçı” ve “güvenlikçi” adıyla yük başına beşer para; üzüm, incir, çeşitli kuru yemişler, peynir, sade yağ ve zeytin yağı yüklerinden yarımşar kıyye (okka); koyun ve sığır sürülerinden geçit adı altında yüzde iki ve üç baş; sürülerin sürücülerinden beş para; yolculardan kahve parası ve konaklama gideri olarak on beş ila yirmi para; at ve benzeri binekleri olur ise “ondakiye” adıyla yedişer para vergi ve gider parası alırlar, geçimlerini de bu şekilde sağlarlardı. Bu konaklama ve yol giderleri dışında zeybekler, yolculardan kesinlikle fazladan ve zorla herhangi bir para ya da mal almıyorlardı. Aldıkları ücret herkesin verebileceği az bir miktar idi. Bu hizmetlere karşılık herkes gönüllü olarak bu vergiyi veriyordu.
Bu durum ister istemez zeybekleri etkin kılıyor, birçok bölgede yerel otoriteler oluşmasına yol açıyordu. Dolayısıyla Osmanlı yönetiminin kendi eliyle oluşturduğu bu yerel otoritelerden yakınmasının fazla bir anlamı kalmıyor.
“Ondalık” olayı ise isyancılara ilişkin anlatımlarda sık sık göze çarpmaktadır. Kanımızca “ondaki” almak isyancıların eski bir alışkanlığı olsa gerek. “Ondalık” adı altında 16.yüzyılın ikinci yarısında isyan eden Köroğlu Ruşen’in de Çamlıbel’den gelip geçen kervanlardan baç aldığı destanda ve rivayetlerde anlatılmaktadır. Ayrıca Köroğlu’na ilişkin belgelerde konuyu destekleyici öğeler içermektedir. Köroğlu’nun bu konuda tek örnek olduğu sanılmasın. Çeşitli yüzyıllarda yaşamış isyancılar arasında bu bağlamda ilginç benzerlikler bulunmaktadır.
- yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı yönetimi, zeybeklerin etkinliğini ortadan kaldırmak isteyen yerel yönetici, mültezim ve mütesellimlerin istemi üzerine zeybeklerin işlettiği derbend ve konaklama yerlerini zor ve baskıyla kapatma yoluna gitmiştir. 1829 yılında ise tamamı kesin olarak kapatılmıştır.
Bu durmu aynı dönemde (1829-1830 yılında) bölgede bulunan ve inceleme yapan İngiliz gezgin Major George Keppel araştırma ve gözlemlerine dayanarak şöyle aktarmaktadır: “İstanbul’a, İzmir civarında zeybeklerin ayaklandığı haberi geldi. Bu adamların hareketleri 1829 yılının en önemli olaylarından olduğu için bunlara ilişkin toplayabildiğim kadar bilgi veriyorum. Zeybekler tıpkı İsviçreli dağlılar gibi dağlı asker kafileleridir. Aynı zaman da yollar üstünde bulunan kahvelerinde koruyucusudurlar. Yolcuları korudukları için bu hizmetleri karşılığı onlardan (yolculardan) ufak bir koruma parası alırlar. Bu para fazla olmayan bir miktar idi. Herkes istenilen ücreti verirdi. Yeniçeriler kaldırılınca hükümet tarafından bunların kahvehane işletmeleri de yasaklandı. Böylelikle işsiz bırakılmış (aynı zamanda çaresiz) bir sürü silahlı adam topluma salıverildi. Sanıldığına göre Padişahın amacı ve isteği, onları düzenli ordu saflarına yerleştirmek ve düzenli ordusunun içinde görmek idi. Ne var ki, hükümetin onların gerçek güçlerini anlayamaması yüzünden zeybekler Yunan dağlıların daha önce yaptıkları gşbş dağlara sığındılar. Türkler (Osmanlı kuvvetleri) onları takip etmekten korktular.”
Sanırım olayın önemli boyutlarından biri de bu noktada yatmaktadır. Devlet, zeybekleri istediği gibi yönlendirdiği ve kullanabildiği bir güç haline getiremeyince saldırıya yönelmiş ve kıyım yoluyla ortadan kaldırmaya çalışmıştır. Bu durumu gözlem ve belgelerden de açıkça sezinleyebiliyoruz.
Konuyla ilgili olarak Divan-ı Hümayun tarafından Kuşadası, Aydın, Bayındır, Manisa’dan İzmir’e gelinceye kadar yol üzerinde bulunan bütün kazaların kadılarına 1244 (1828) tarihinde gönderilen aşağıdaki hükümde “zeybek haşeratı”nın işlettiği bütün derbend, kahvehane ve konaklama yerlerinin kapatılarak bu işlere son verilmesi ve bu işleri sürdürenlerin şiddetle cezalandırılması istenmektedir. Ayrıca konuyla ilgili olarak, adı geçen yerlerin kapatılması istemiyle 1207 (1792) ve 1236 (1820) tarihlerinde de hüküm ve fermanların gönderildiği buna rağmen bu işlerin sürdürüldüğü belirtilmektedir.
Kuşadası, Aydın, Bayındır ve Manisa’dan İzmir’e gelinceye kadar yolların üzerinde bulunan kazaların kadılarına hüküm:
…İzmir’den ve Aydın ve Kuşadasına giden yolların her birinde fil-asıl ebna-i sebilin muhafazasına me’mur kura bekçilerinin ikâmet eyledikleri mahalden başka lüzümsuz mahalde ve İzmir’in bahçeleri ve Kabristan kenarında ocağ-ı mülga vaktinde saat başında kahvehaneler inşa ve derbendci namıyla zeybek haşeratı ikame etdirilerek her bir kahvehanede murur eden palamud ve mazı ve kök boya ve eşya vesairenin İslam reaya yüklerinden derbendcilik namıyla beşer para ve üzüm ve incir vesair kuruyemiş ve peynir ve revgan sadece revgan zit yüklerinden aynen yarımşar kıyye ve koyun sürülerinden geçid namıyla yüzde iki ve üç re’s, koyun ve sığır sürülerinden her bir re’sinden beş para ve bir nefer reayadan kahve parası (bir sözcük okunamadı)… onbeşer ve yirmişer para ve beygir olur ise ondakiye namıyla yedişer para almaklığı itiyad eylediklerinden bir piyade reayasının Manisa ve Aydın veyahut Kuşadası’na gidüp gelmesi sekiz ve dokuz guruş ve bir yük revgan ve peynir ve kuru üzüm ve incirin İzmir’e gelmesi on ve oniki avaide mantuk olduğundan bu veçhile vaki olan mezalim ve taaddiyat sebebi ile tüccar taifesi İzmir’e mal ve eşya getürüp götürmekte ve reaya fukarası bir maslahat için Anadolu taraflarına gidüp gelmekte aciz ve muztar oldukları ecilden… men’edildiği buna ra’men… merkumları hilâkf-ı şeriat-ı gara ve mugayir-i emr-i rıza vaki” olan taaddilerinin men’e def’i zımmında (bin) ikiyüz yedi tarihinde başka ve başka te’kidi havi (bin) ikiyüz otuzaltı senesi evasıt-ı cemaziyelahirin gurresinde başka divan-ı hümayunum tarafından… emir gönderildiği devam edenlerin şiddetle cezalandırılacağı…
Evasat-ı rebiyülâhir 1244
(Ekim ortaları 1828)
Görüldüğü gibi hükümde daha önce de buyrukların gönderildiği söylenerek bu buyruğa uyulması, aksi taktirde uymayanlara en ağır biçimde cezalar verileceği açıkça bildirilmiştir.
Bu uygulama ve olaylar sonucu geçim yoları kapanan ve bir anda boş ve zor durumda kalan zeybeklerin toplu olarak, en yoğun biçimde yeniden dağlara çıkışları ve Osman yönetimiyle çatışmalar 19. yüzyıl başlarına rastlamaktadır.
Bu durumlar birlikte, yoğunluğu ve olayların kökeninde yatan gerçek nedenleri genel olarak şöyle sıralayabiliriz:
1.Osmanlı İmparatorluğunun dışarıda ağır yenilgilere uğraması içeriye yönelmesine sebep olmuş, vergiler alabildiğine ağırlamış, eli silah tutan herkes askere sevkedilmeye çalışılmıştır. Gidenin kolay kolay geri gelmediği bu dönemde firarlar alabildiğine artmış, firar edenler genellikle dağlara çıkaran direnişe geçmiştir.
2.Yeniçeri ocağının kapatılmasından hemen sonra, kır bekçiliği yapan, Aydın, Manisa, İzmir, Kuşadası arasında kahve işleterek yolların ve derbentlerin güvenliğini sağlayan zeybeklerin bu geçim olanakları ellerinden alınarak ortada kalmalarına ve ekmek kapılarının kapanmasına sebep olunmuş, tutacak dal, geçinecek iş bulamayan, üstüne üstlük bir de baskıyla karşılaşan ve tedirgin edilen zeybekler bir kez daha yeniden dağlara yönelmiştir.
3.1826 yılında Yeniçeri ocağını kaldırdıktan sonra, Bektaşi tekkelerini de kapatarak büyük bir Bektaşi kıyımı başlatan Osmanlı devleti yöneticileri, aynı kıyımı –sanırım bağlantılı olduklarını da düşünerek zeybeklere de yöneltmiş, Bektaşilerle birlikte zeybeklerin de kıyım yoluyla ortadan kaldırılabileceği düşünülmüştür. Bu durum karşısında zeybekler direnişe geçerek kaçınılmaz olarak çatışmaya girmişler, savunmaya yönelmişlerdir. 1826 sonrası kapsamlı bir şekilde başlayan bu çatışmalar, Aydın valisi Çengeloğlu Tahir Paşa zamanında doruğuna ulaşmıştır. Toplumsal sorunların kökenine inemeyen, olayı yaratan nedenleri göremeyen Osmanlı yönetimi yine yüzeysel önlemlerle sorunu kendince çözmeye çalışmış, fakat doğal olarak başarılı olamamıştır.
4.Osmanlı devletinin “salâriye” adı altında savaş zamanlarında aldığı “savaş vergisi”ni ülkedeki çöküntü nedeniyle barış zamanında almaya kalkışması tepkiyle karşılanmış, zeybeklerin bu vergiyi reddetmesine ve Osmanlı yöneticilerine karşı koymasına yol açmıştır.
5.Yöre halkını, yoksulları dizginsiz bir şekilde sömüren, ezen, zulüm yapan, acımasız ve zalim yerel yöneticilere, mültezimlere, ağalara, derebeylere karşı halk “kurtarıcı” aramaya başlamış, dayanak ve sığınak olarak silahlı ve çoğu zaman dağlarda bulunan zeybekleri görmüştür. Zeybekler ise, eylem ve davranışlarıyla çoğunlukla bu beklentilere yanıt vermişler, zalim yönetici ve ağalara karşı halkı korumaya çalışmışlardır.
Görüldüğü gibi olayın görünen yüzünde her ne kadar kahvehane sorunu bulunsa da, asıl nedenler altından kalkılamayan ekonomik ve toplumsal sorunlar ve Osmanlı yöneticilerinin halk üzerindeki egemenlik savaşımıdır.
Kaynak: Zeybeklik ve Zeybekler Tarihi – Ali Haydar Avcı